İzmir Özel Tinaztepe Hastanesi

Sağlık Köşesi

Güneş Işığı Vitamininin Sağlığımız Üzerine Etkileri

Güneş Işığı Vitamininin Sağlığımız Üzerine Etkileri


"Güneş Işığı Vitamini" deyince neyi kastediyoruz ?

Güneş ışığının bitki büyümesi üzerindeki etkilerini çok iyi anlamışken, insan hayatı üzerindeki önemini  ne yazık ki yavaş yavaş keşfedebiliyoruz. Hernekadar güneş ışığı vitamini olan D vitaminini “vitamin”

 

olarak adlandırıyorsak ta, artık D vitaminini bir “hormon” olarak kabul ediyoruz zira ister gıdalarla alınsın, ister  güneş ışınlarının yardımıyla imal edilsin, D vitaminini diğer vitaminlerden farklı kılan husus, vücudumuzun D vitaminini bir hormona dönüştürüyor olmasıdır. Bu hormona aktif D vit veya "Kalsitriol" diyoruz.

Vücudumuz Güneş ışınlarından D vitaminini nasıl yapabiliyor ?

Güneşten dünyamıza gelen mor ötesi (UltraViole= UV) ışınları dalga boylarına göre 3 ana tipe ayrılır. UVC en zararlı ışın türüdür, ancak bereket tamamına yakını ozon tabakası tarafından tutulduğundan yeryüzüne ulaşamaz.

UVA dört mevsim boyunca atmosferi geçip derimizin en derin katmanlarına nüfuz edebilir; derinin hızlı yaşlanmasından sorumludur.

UVB ise özellikle ışığın yeryüzüne dik geldiği aylarda derimizin daha üst katmanlarında tutunmaktadır; güneş yanığından sorumludur. Hem UVA hem UVB'nin deri kanserine neden olduğu bilinmekle birlikte UVA diğer cilt kanserlerinden daha tehlikeli olan melanoma'ya neden olabilmektedir.

Normal koşullar altında insan vücudunda bulunan D vitamininin % 90 kadarı güneş ışınlarının etkisi ile deride imal edilmektedir. Derideki 7-dehidrokolesterol (=7-DK) güneş ışığının fotokimyasal etkisi sayesinde vitamin D3’e dönüştürülmekte, vit D3 karaciğere taşınarak burada yarı aktif D vitamini  (=Kalsidiol)  haline çevrilmektedir. Kalsidiol de, böbrekteki bir madde yardımıyla Kalsitriol’a yani tam aktif D3 vitaminine çevrilmektedir. Kronik karaciğer ve kronik böbrek hastalığı olan kişilerde, deriden veya barsaktan gelen vit D3ü sırasıyla yarı aktif ve aktif hale çeviren maddeler bu hastalıklar nedeniyle yeterince bulunamadığından, vit D3 aktif hale çevrilememekte ve ve sonuçta D vit eksikliği söz konusu olmaktadır.

Usulüne uygun şekilde güneşlenen bir kişide 15-20 dk gibi kısa bir sürede maksimum miktarda D vitamini (=D vit) yapılmakta, kişi saatlerce güneş altında kalmaya devam etse de aşırı miktarda D vit yapımı ve buna bağlı olarak D vit zehirlenmesi sözkonusu olmamaktadır. Güneşe maruz kalma devam ederse derideki fazla miktardaki D vit çeşitli aktif olmayan maddelere çevrilmektedir. Ancak ağızdan ve uzun süreli olarak yüksek dozda  D vit alınırsa zehirlenme söz konusu olabilir, ki tıpta en nadir görülen durumlardan biridir.

Hangi faktörler deride D vitamini yapımını etkileyebiliyor ?

Bu faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz :

1) Cam : Tüm UVB ışınlarını emeceği için cam ve plastikten geçen güneş ışınlarıyla deride D vit yapımı mümkün değildir. Ancak UVA bu engelleri aşabildiği için belki D vit yapılamaz ama pekala yanıp esmerleşebilmek mümkündür.

2) Yükseklik: Işınlar dünyaya ulaşmak için daha az yol kateteceği için, yüksek rakım D vit yapımı için daha uygundur. 

3) Zaman:  Güneş ışınlarının dünyaya çarpma açısına Zenith açısı diyoruz. Kış mevsiminde bu açı uygun olmayıp güneş ışınları dünyaya eğik açıyla girdiğinden, ozon tabakasında daha uzun yok katetmekte ve buradaki emilimi daha fazla olmakta ve pek az miktarda UVB ışını dünyaya ulaşabilmektedir. Yazın öğle vakti dahi güneşin UVB ışınlarının sadece % 1 kadarı dünyamıza ulaşabilmektedir (kalanı ozon tabakası tarafından emilmektedir). Bu yüzden de saat 10:00'dan önce ve 15:00'den sonra deride D vitamini yapılamamaktadır. Ekvatora yakın bölgeler dışındaki ülkelerde, diğer bir deyişle 34'üncü paralelin üstündeki ülkelerde yılın çok büyük bir kısmında güneş ışığından D vit elde edilememektedir. Ülkemizin 36-42. Paraleller arasında yer aldığını ve  deride Vit  D yapımının ancak mayıs-kasım ayları arasında gerçekleşebileceğini hatırlatıyorum. Pratik bir ifadeyle, gölgemizin boyu, gerçek boyumuzdan kısa ise bu saatler D vit yapımı için çok uygundur.

4) Hava kirliliği ve bulutlu hava : D vit yapımı üzerine olumsuz etki gösterir. Kirli hava UVB’yi sünger gibi emer veya uzaya geri yansıtır, Sülfür dioksit UVB geçişine engel olacağı için yine D vit yapımını azaltıcı etki gösterecektir. Çok yoğun bulutlar UVB ışınlarını % 99 oranına kadar engelleyebilir.

5) Giyinme tarzı: Üşütme veya dini nedenlere bağlı olarak kapalı giysiler giyme sonucu vücudun yeterince güneş ışığı alamamasına bağlı olarak deride D vit yapılamaması söz konusudur.

6) Derinin rengi:  Deri rengi ne kadar koyu ise, deri kanserine karşı o kadar korunaklıdır ancak UVB ışınlarının deriye girmesi de o kadar zor olur ve deri D vit yapmakta zorlanır. Örneğin deri rengi en açık olan insanlarda yeterli D vit yapımı için yazın her öğlen  15-20 dk güneşlenme yeterli iken deri rengi çok koyu olanlar için bu süre 1-2 saat kadardır.

7) Yaş: Derinin güneş ışınları aracılığıyla D vit yapabilme kapasitesi yaşlandıkça bariz bir şekilde azalır zira derideki 7-DK yoğunluğu giderek azalmaktadır. Örneğin 70 yaşındaki birinin derideki 7-DK oranı, 20 yaşındaki birine göre 4 misli azalmıştır. Ayrıca yaşlı kişilerin kapalı kapılar ardında daha fazla vakit geçirmeleri ve yeterli D vit içeren gıdalar almamaları bu kişilerde D vit eksikliği görülme olasılığını artırmaktadır.

Burada akla şu soru da gelmektedir ; kolesterol düşürücü ilaçların kullanımı derideki 7-dehidrokolesterolü daha da azaltacağı için, acaba kolesterol düşürücü ilaç kullanan insanlarda D vit yapımı da azalmakta mıdır? Bu sorunun cevabı henüz tam olarak bilinmemektedir.

8) Güneş kremi kullanma : Güneş koruma faktörü 20’nin üzerinde olan bir güneş kremi sürülmesi halinde deride D vit yapımı oluşamamaktadır. Güneş kremi kullanmak isteyenlerin  hem UVA ve hem UVB yi engelleyen kremlerden kullanması gerekir. En gelişmiş güneş kremlerinin dahi 2 saatten fazla yeterli koruma sağlayamadığını biliyoruz. Güneş kremleri diğer deri kanserlerinden korunmada etkili olsalar bile, esas korkumuz olan en tehlikeli ve en hızlı ilerleyebilen deri kanserini yani melanom’u önleyebildiklerinden emin değiliz. Bu yüzden güneşlenme sonrası giyinmek ve gölgeye çekilmek en güvenli yoldur.

UV ışınlarının fazlası gözlere ve deriye zarar verebileceği için örneğin bir şemsiye, kenarlı bir şapka ve bu ışınları geçirmeyen UV-A ve UV-B filtrelerini içeren güneş gözlükleri bize bu konuda yardımcı olabilir.Tabii güneş ışınlarının bir kısmının deniz, kum, beton, kar gibi yerlerden yansıyarak bize ulaşabileceğini de unutmayalım.

D vitamini yapımı derinin en dış tabakasındaki canlı hücreler tarafından gerçekleştirildiği için, güneşlenmeden hemen sonra su ve sabunla yıkanılsa dahi D vit derideki canlı hücrelerde kalmakta ve yıkanmayla yok olmamaktadır. Burada yapılan D vit daha sonra bir proteine bağlanarak karaciğere gönderilmektedir.

Güneş ışığının deri kanserlerine sebep olabildiği söyleniyor, siz bu konuda neler diyebilirsiniz?

Deri kanserleri bütün kanserlerin yaklaşık yarısını oluşturur ve 50 yaşın üzerindeki erkeklerde bu tehlike daha da büyüktür.

Arada bir korunmasız olarak ve çok yoğun şekilde güneş ışığına maruz kalmanın melanom riskini artırdığı, düzenli ve aralıklı olarak  belirli ölçüde güneş ışığına maruz kalmanın bütün kanser türlerine karşı koruyucu olduğu gibi, melanom tehlikesini de azalttığı düşünülmektedir. Açık tenlilerin cilt kanserine yakalanma ihtimalleri daha yüksektir. Yüz cildimizi her zaman güneş ışığından koruyalım; zira hem bize sağlayabileceği D vit miktarı düşüktür, hem de fazla güneş ışığı alıp deri kanseri gelişmesine daha yatkındır.

Özetle; deri kanserlerinin en büyük sebebi olması nedeniyle, yanığa neden olacak kadar uzun süreler güneş ışığına maruz  kalmamamız gerektiğini, ağrılı güneş yanıklarının çeşitli cilt kanserlerinin oluşmasında en önemli risk faktörü olduğunu unutmayalım.

D vitaminini ilaç veya gıdalardan mı almak daha iyi yoksa güneş ışınlarının deriye vurması neticesinde mi imal etsek daha iyi derseniz cevap ikinci şıktır. Zira belli bir seviyeye varıldıktan sonra yapılmış D vitamininin fazlası yine deride başka maddelere dönüşmektedir ki bu maddelerin ilave yararlı etkileri ve bu arada deri hücrelerinin büyümesini düzenlemede ve deri kanseri oluşma riskini azaltmada rolleri olduğu anlaşılmıştır. Halbuki ağızdan alınan D vitamininin böyle bir etkisi olup olmadığı tam bilinmiyor.

Peki D vitamini gıdalardan nasıl alınabiliyor ?

Gıdalardaki D vit on iki parmak barsağından emilerek kana karışır.Yağda eriyen bir vitamin olduğundan, emilimi için ince barsakta safra tuzları ve bir miktar yağ bulunmasına ihtiyaç vardır; bu yüzden safra akımının azalmış olduğu karaciğer hastalıkları ve düşük yağlı diyetler D vit emiliminde yetersizliğe neden olabilir.

D vitamini hangi gıdalarda bulunabiliyor ?

Önce size bu konuda bir liste sunmak istiyorum.

Bazı gıdaların D3 vit içeriği :

Gıda (100 gram)

Vitamin D (IU)

kılıçbalığı

1,400

Morina balığının karaciğer yağı(1 çorba kaşığı)

1,200

Ton balığı

720

Ördek yumurtası

720

Alabalık

600

Yılanbalığı

200 – 560

Mercan balığı

520

Uskumru

345 – 440

Somon

360

Sardalya konserve

270

Tavuk yumurtası

120

Bir Litre süt

40

Dana karaciğeri

30

 

D vit yağlı kara hayvanlarında az, deniz ürünlerinde ise bol miktarda mevcuttur. Ancak vücudumuza giren D vitamininin sadece ve sadece kadarını gıdalardan alabildiğimizi hatırlatalım. Somon, alabalık, kılıçbalığı, uskumru, ton balığı ve sardalya  gibi yağlı balıklar (taze veya konserve olarak) ile havyar ve karides D vitamininden zengindir ama günlük D vit ihtiyacını karşılayabilmeleri için günde neredeyse yarım kg’a yakın yenmeleri gerekebilir ve hemen hepsinin kolesterolden de zengin olduğunu unutmayalım. D vit sığır karaciğeri, peynir ve yumurta sarısında az miktarda bulunur. Süt, sanılanın aksine D vit için iyi bir kaynak değildir. Tereyağında pek az miktarda D vit bulunmaktadır. Bitkilerden maydanoz, ısırgan otu ve yoncada mevcut olduğu bildirilmiştir.

D vitamininden en zengin gıda kaynağı morina balığının karaciğer yağıdır (ki en yüksek kolesterollü gıdalar sıralamasında havyardan sonra gelir).

D vitamini eskiden sadece kemik sağlığından sorumlu olarak bilirdik. Şimdi ise D vitaminine daha farklı gözle bakıldığını görüyoruz. Bu konuda siz neler söyleyebilirsiniz ?

Eskiden D vitamininin sadece kemik ve kas sisteminin gücünü destekleyen bir vitamin olduğu sanılırdı. Son yıllarda yapılan sayısız araştırma sayesinde, D vitamininin, akıl sağlığı ve bağışıklıktan kan şekeri düzenlemesi ve kanserden korunmaya kadar pek çok konuda da rol oynadığını yeni yeni keşfetmeye başladık.

1980’de D vit algılayıcılarının bulunmasıyla D vit konusundaki araştırmalar çok fazla arttı.

Aktif D vitamininin görevini yapabilmesi için etkisini göstereceği organda onu bağlayacak bir reseptör (=algılayıcı) gerekmektedir. D vit, ancak algılayıcısıyla bağlandıktan sonra hücre merkezine girebilmektedir.

Son yıllarda yapılan araştırmalarda kemikteki mineral metabolizması ile doğrudan ilişkisi olmayan bazı kan hücreleri, bağırsaklar ve yumurtalıklardan tutun da bağışıklık hücreleri, deri, prostat, kalp, böbrek, böbreküstü bezleri, paratiroid bezleri, hipofiz bezi, karaciğer, beyin, mide, pankreas, meme, kan damarları ve kaslara kadar pek çok doku ve organda D vit algılayıcıları bulunduğu ortaya konmuştur. D vit algılayıcılarının vücuttaki hemen her dokuda bulunması, bu vitaminin iskelet sistemi dışındaki pek çok yerde görev üslenen ve pek çok hücresel işlevi düzenleyen bir hormon olduğunu düşündürmüştür.

Kalsiyum dengesini sağlamak üzere böbreklerin D vitaminini aktif hale getirmesi dışında, deri ve vücuttaki pek çok doku da (deri, barsaklar, prostat, kalın barğırsak, kandaki bağışıklık hücreleri, kemikler gibi) küçük miktarlarda D vitaminini yarı aktif halden tam aktif hale getirebilmekte, yani kalsidiol’den kalsitriol yapabilmektedir. Böbrek dışında yapılan kalsitriol artık bir hormon olarak görev yapmakta ve hücrelerin büyümesi de dahil olmak üzere çeşitli hücre işlevlerini düzenlemektedir.

O zaman önce D vitamininin kalsiyum üzerine olan etkilerinden bahsedelim isterseniz.

D vitamininin görevi kandaki kalsiyum ve fosfor dengesini sabit tutmak, gerektiğinde kemiklerde duran kalsiyumun serbest bırakılmasını sağlamaktır. Kandaki fosfor ve kalsiyum seviyeleri düşmeye başlayınca Kalsitriol devreye girerek 'kalsiyumu bağlayıcı protein' yapımını hızlandırır ve böylelikle ince barsaktan kalsiyum ve fosfor emilimini arttırır. D vit seviyemiz yetersiz ise aldığımız gıdalardaki kalsiyumun ancak -15’i kanımıza geçebilir (fazla kalsiyum ve fosfor içeren gıdalarla beslensek bile). Halbuki D vit seviyemizin normal olması durumunda barsaktaki kalsiyumun % 40 ve fosfatın % 80 kadarı kana geçebilmektedir.

Kalsiyum kas-sinir ve kalp fonksiyonları için elzem olduğundan, vücut kandaki kalsiyum seviyelerinin düşmesine müsaade etmez. D vit eksikliğinde, vücudumuz normal kan kalsiyum seviyelerini koruyabilmek için kemikteki kalsiyumu kullanmak zorunda kalabilir;  kalsiyum ve fosfatın bağırsaklardan emiliminin azalmasına bağlı olarak kan kalsiyum seviyeleri de düşmeye başlayınca devreye giren Paratiroid hormonu (=PTH) sayesinde kemiklerden kalsiyumun kana dönmesi ve bu şekilde kan kalsiyum seviyelerinin düşmemesi sağlanır. Tabii ki olan kemiklere olur ve kemiklerdeki kalsiyum yoğunluğu azaldıkça kemikler güçsüzleşir ve kırılmaya yatkınlık başlar. D vit eksikliği bulunan yaşlılara verilen D vit, serum PTH seviyesini baskılar, kemiklerdeki mineral yoğunluğunu arttırır, kırık oluşma olasılığını azaltır.

İleri D vit eksikliği çocuklarda ve erişkinlerde hangi hastalıklara yol açıyor?

İleri D vit eksikliği çocuklarda büyüme geriliği ve raşitizme yol açmaktadır. Böyle çocuklarda yeni kemik yapımı devam ederken kemiklerin içinin kalsiyumla yeterince doldurulup sertleşmesi sağlanamayınca, kemikler yumuşak olup ağırlıkla eğrilmeye müsait hale gelmektedirler. Araştırmalarda, “raşitizm” denilen bu hastalığın görüldüğü çocukların büyük bir bölümünün dini nedenlerle kapalı tarzda giydirilen çocuklar olduğu saptanmıştır.

D vit eksikliği erişkinlerde son yıllarda artış göstermekte olan osteoporoz (=kemik erimesi) dediğimiz hastalığa yol açmaktadır. Bu hastalıkta kemiklere sertlik veren kalsiyum kemikten ayrılıp kana geçeceği  için kemiklerin içi boşalmış ve kemikler kırılmaya müsait bir hale gelmiş olurlar, ki bu da kırıklara ve omurgalarda şekil bozukluklarına neden olabilir.

D vit eksikli ne gibi belirtilere yol açıyor ?

Hafif D vit eksikliği çoğu insanda belirti vermez. Belirgin ve uzamış D vit eksikliğinde kalsiyum düşüklüğü varsa kasılma, kramp girmesi ve uyuşma gibi yakınmalar, kemik erimesine bağlı kemik-kas ağrıları ve kemik kırılganlığında artış, kas güçsüzlüğü ve merdiven çıkmada zorlanma, sık hastalanma, bunama ve dengesizlik gibi yakınmalar görülebilir.

O zaman D vitamininin kemiklerin dışında ne gibi etkileri olduğuna geçebiliriz.

Sağlıklı bir iskelet sistemi dışında, D vitamininin yardımcı olduğu vücut fonksiyonları arasında bağışıklık sistemi, kalp-damar sistemi, solunum sistemi, kansere karşı etkiler, beyin gelişimi sayılabilir.

Çok ve giderek artan sayıdaki araştırma D vit eksikliği ile pek çok tıbbi rahatsızlık arasında bağlantı olduğunu bildirmektedir; kanser, astım ve kronik abstrüktif akciğer hastalığı, verem hastalığı ve diğer infeksiyonlar, tip 1 ve 2 şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp krizi, romatizmal hastalıklar , depresyon, allerjik hastalıklar, alzheimer ve çeşitli otoimmün  hastalıklar gibi.

Güneş ışığının deride beta-endorfin ve nitrik oksit yapımını artırma gibi fizyolojik etkileri de vardır, ki deride beta-endorfin yapımı, insanların güneş ışığı sayesinde kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayabilmektedir. Endorfinlerin ağrı kesici etkisinin morfinden yaklaşık 30 kat fazla olduğunu da hatırlatalım.

Vit D Konseyi başkanı Dr. John Cannel şu hastalıklarda D vit seviyelerine bakılmasını ve eksiklik varsa düzeltilmesini istemektedir ; a) Kanser b) Şeker hastalığı c)Kalp hastalıkları d) Tansiyon yüksekliği e) Şişmanlık f) Kas güçsüzlüğü ve kireçlenmeler g)Akıl hastalıkları h) Hiperparatiroidi I) Kronik ağrılar j) Otoimmün hastalıklar.

D vitamininin kanserler üzerine olan etkilerinden bahsedebilir miyiz?

D vitamininin hücre büyümesini düzenlemede önemli rolü vardır. Laboratuvar deneylerine göre D vit serbest hücre çoğalmasını önlemeye yardımcı olup hücre bölünmesini azaltarak, etraftaki yeni damar gelişimini durdurup tümör hücrelerinin beslenmesini engelleyerek, kanser hücrelerinin ölümünü arttırarak ve kanser hücrelerinin yayılmasını sınırlayarak kanser karşıtı etkiler göstermektedir. D vitamininin kanserler üzerine olumlu rolü hakkında yayınlanmış makale sayısının 3000'e yaklaştığı bildirilmektedir.

Çok büyük bir çalışmada 100'den fazla ülkedeki kanser görülme oranları araştırılmış ve güneşin UVB ışığını yeterince alanlarda mesane, meme, kalın bağırsak, rahim, mide, yemek borusu, akciğer, prostat, yumurtalık, pankreas, böbrek kanseri ve lenfoma görülme olasılığının daha düşük olduğu bildirilmiştir.

Ekvatordan kutuplara doğru uzaklaştıkça kalın barsak başta olmak üzere çeşitli kanser türlerinin görülme riskinin giderek arttığı saptanmış olup bunda güneş ışığı ve D vit seviyelerinin rolü olduğu düşünülmektedir.

Sonuç olarak, araştırmalar D vitamininin anormal hücre büyümesini engellediğini ve “sağlıklı” dozda alınan güneş ışığının kanseri önlemede ve kanser tedavisinde önemli rolü olduğunu göstermektedir. Kalsidiol seviyelerinin en az  ~30 ng/mL olmasının  pek çok kanser riskini azalttığı düşünülmektedir.

Kas dokusu üzerine de etkiler sözkonusu herhalde.

Evet. İnsanlarda sağlıklı bir kas dokusunun devam ettirilmesinde D vitamininin rolünü vardır. D vit eksikliğinde fizik performansta düşüklük, kaslarda güçsüzlük, ağrı, belirli hareketleri yaparken zorlanma görülebilmekte ve tedaviyle bu yakınmalar kaybolabilmektedir. Statin grubu kolesterol düşürücü ilaç alan hastalarda da bazen kas ağrısı görülebilmektedir. Bazı araştırıcılar böyle kişilerde D vit eksikliği varsa tedavi edilmesi gerektiğini, D vit seviyelerinin düzeltilmesiyle ağrıların kaybolabildiğini bildirmektedir.

D vitaminini insülin direnci üzerine de etkileri olduğu söyleniyor. Ne diyorsunuz ?

D vitamininin kemik ve mineral dengesini sağlamaktaki bilinen rolüne ek olarak kas metabolizmasını ve özellikle kasın insüline karşı duyarlılığını değiştirdiği bildirilmektedir. Pankreastaki beta hücrelerinde de  D vit algılayıcıları vardır ve D vitamininin, insülin salgılanmasının güçlü bir uyarıcısı olduğu yönünde kanıtlar giderek artmaktadır. D vit seviyeleri düşük olup insülin direnci de bulunan kişilerin D vit seviyelerinin normale döndürülmesiyle bu kişilerin insülin direncinde önemli düzelmeler kaydedildiği bildirilmiştir. D vit eksikliğinin, insülin salgısını azaltmak süretiyle tip 2 diyabet gelişiminde rolü olabileceği düşünülmektedir.

Peki D vitamininin bizi infeksiyonlardan koruma gibi bir yararı var mı acaba?

Gripal infeksiyonların kış aylarında artıp yaz aylarında çok azalmasını D vit seviyeleriyle ilişkilendirenler olmuştur. D vit seviyeleri normal olan kişilerin  akut viral üst solunum yolu infeksiyonuna yakalanma olasılığının çok daha düşük olduğu pek çok araştırmada gösterilmiştir.

Bir infeksiyon ajanına maruz kalma durumunda D vit, “Katelisidin” adı verilen ve adeta antibiotik gibi davranan bir maddenin üretimini arttırarak infeksiyon ajanının imha edilmesini sağlıyor. Deride ve  solunum yollarındaki hücrelerde yapılan kalsitriolün etkisiyle yapımı artan Katelisidin’in bu bölgelerdeki infeksiyonlarla savaşmada önemli rol oynadığı  ve D vitamini sayesinde solunum yolu ile bulaşan mikroorganizmaların neden olabileceği hastalıkların engellenebileceği düşünülmektedir.

Aktif D vitamini bağışıklık sistemine ait savunma hücrelerinin etkili bir şekilde çalışmasını sağlar. Örneğin verem mikrobu ile karşılaşan savunma hücrelerimiz, yeterli D vit varlığında aktif hale gelerek katelisidin salgılamakta ve verem mikrobunu öldürebilmektedir. Sanatoryumların bol güneş alan yerlerde kurulmasının bir nedeni de bu olsa gerektir. “Güneş girmeyen eve doktor girer” sözünü de burada hatırlatmadan geçemeyeceğim.

Akciğer fonksiyon testlerine ait araştırma sonuçları, D vitamini yüksek olan kişilerin akciğerlerinin daha iyi görev yaptığını ve böyle kişilerin daha rahat nefes alıp verdiklerini göstermiştir. D vitamininin yüksek seviyelerinin başta verem olmak üzere bazı infeksiyonlarla daha iyi savaşma yeteneği de sağladığı düşünülmektedir.

İnfeksiyonlarla savaş ve bağışıklık konusuna girmişken D vitamininin otoimmün hastalıklarla ilgisinden bahsedebilir miyiz?

Peki, o zaman önce otoimmün hastalık nedir kısaca izah edelim.Normalde bağışıklık sistemimiz bakteri, virüs, mantar, kanser hücresi vs gibi vücuda zararlı olabilecek antijenlere saldırıp onları yoketmektedir. Bu sistemde bir bozukluk varsa vücudumuz zararlı ve zararsız maddeleri ayırd edememekte ve vücudun sağlıklı dokularına karşı da antikor üretip onları da yok edebilmektedir. Otoimmün hastalık adını verdiğimiz bu hastalıklar arasında Multipl Skleroz, Romatoid artrit, insüline bağımlı Tip 1 şeker hastalığı, Siroz, Hepatit, İltihabi barsak hastalıkları (Crohn Hastalığı) ve Hashimoto tiroiditi gibi hastalıkları sayabiliriz, ki aktif D vitamininin otoimmün hastalıklara yol açan otoantikorların yapımını azaltma suretiyle otoimmün hastalık gelişme riskini azalttığı düşünülmektedir. Güneş ışınlarının dik olarak vurduğu ekvator'a yakın bölgelerde yaşıyanlarda bu gibi otoimmün hastalıklara yakalanma riskinin azaldığı, kutuplara yakın yaşıyanlarda ise arttığı ortaya konmuştur. D vitamini eksikliği olan çocuklarda tip I diyabet gelişme riskinin % 200 arttığı bildirilmiştir. Yapılan çoğu çalışmada Hashimoto tiroiditi olgularında D vitamini düzeyi düşük olarak saptanmıştır.

D vitamininin beyin üzerine bir etkisi var mı ?

Beyinde de D vit algılayıcıları bulunmaktadır. D vitaminin buradaki rolünün ne olduğu tam olarak anlaşılamamış olmakla birlikte  D vit eksikliğinde şizofreni, depresyon, bunama, sara, bipolar duygulanım bozukluğu, parkinson ve alzheimer hastalığı risklerinin arttığını gösteren pek çok çalışma vardır. 

D vitamininin kalp-damar sağlığı üzerine etkisi var mı ?

Yapılmış olan pek çok çalışmanın sonuçlarına göre şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, kan yağları yüksekliği, kalp-damar hastalıkları ve inme ile D vit eksikliği arasında çok önemli ilişki söz konusudur.

Damar düz kas hücrelerinde ve kalpkası hücrelerinde de D vit algılayıcıları bulunduğunu gösteren deliller mevcuttur ve kalsitriol’ün bazı damar sistemleri üzerine etki ederek damarlarda gevşemeye yol açtığı ve kalp kası hücrelerinin kasılmasını iyileştirdiği anlaşılmıştır. Araştırmalar, D vit eksikliğinin kalp-damar hastalıklardan ölümleri arttırdığını düşündürmektedir. Pek çok çalışma D vit eksikliğinin kalp krizi geçirme ve yine tansiyon yüksekliği oluşma riskini belirgin oranda artırdığını ortaya koymuştur.

D vitamininin diğer hastalıklar üzerindeki etkilerinden de kısaca bahsedebilir miyiz ?

Pek çok dokuda olduğu gibi prostatta da bol miktarda D vit algılayıcıları bulunmaktadır. Gerçi araştırmalar ümit vericidir ancak D vitamininin prostat kanseri riskini azaltıp azaltamayacağını söyleyebilmek için henüz çok erken olup ileriki çalışmalar bu konunun aydınlatılmasını sağlayacaktır.

Organ naklini takiben yeni dokunun yaşama oranını arttırabildiği ve özellikle kalp, karaciğer, böbrek, pankreas, akciğer ve barsak naklinde D vitamininin önemli yeri olduğu bildirilmektedir.

Görmeyle ilgili olarak, yüksek D vit seviyelerinin 75 yaşın altındaki kadınlarda erken “yaşa bağlı makula dejenerasyonu” gelişme riskini azalttığı düşünülmektedir.

Yakın zamanlardaki araştırma sonuçları, “polikistik over sendromu” tanılı kadınlara verilen metformin’in D vit ve kalsiyumla  desteklenmesi halinde doğurganlık olasılığının arttığını bildirmişlerdir.

Bazı araştırmacılar D vit eksikliğinin gebe kadınlarda “sezaryen” olasılığını % 400 artırabildiğini, yine ayrıca düşük vit D seviyelerinin 50 yaş üstündeki kadınlarda “idrar kaçırma” riskini artırdığını belirtmişlerdir.

Yeni yapılan büyük bir araştırmada D vit eksikliğinin şeker hastalarında “periferik nöropati” oluşumuna katkıda bulunduğunu göstermiştir.

Çok geniş çaplı bir araştırmanın sonuçlarına göre D vit seviyelerinin düşük olması, tüm nedenlere bağlı ölümlerde bir risk faktörü oluşturmaktadır.

Gebelik ve lohusa dönemlerinde D vit seviyeleri nasıl olmalı ?

Genelde her 4 gebe kadının 3’ünde D vit eksiklik veya yetmezliği saptanmaktadır. Ülkemizde yapılan araştırmalar doğum yapan kadınların birçoğunda (kışın daha bariz olmak üzere) ağır D vit yetersizliği bulunduğunu göstermiştir.

D vit bebeğin ana rahmindeki normal büyüme ve gelişmesini sağlamada çok önemli rol oynamaktadır. Anne karnında yetersiz D vit alan bebeklerde şizofreni, bipolar bozukluk, otizm, tip 1 şeker hastalığı, allerji, astım, diş bozuklukları, büyüme geriliği, kemik dokusu gelişiminde bozukluklar, solunum zorluğu sendromu ve konuşma bozukluğu gelişme riski daha fazladır Erken doğan bebeklerde de D vit eksikliği çok yaygındır.

Anne karnındaki bebeğin D vitamini düzeyi, annenin D vitamini düzeyinden biraz daha düşük olduğundan, annenin D vitamini düşükse bebeğinkinin ondan daha da düşük olacağı ortadadır.

İnsan sütünün D vit içeriği, emziren annenin D vit seviyesi ile doğru orantılıdır. Annelerin D vit seviyesi çoğunlukla düşük olup bebek için gerekli vitamin miktarını tek başına sağlayamayacağı için emziren annelerin daha yüksek doz D vit ile desteklenmeleri (günde 2000 - 4000 IU) ve belki emzirilen bebeklerin de takviye edilmesi gerekmektedir (günde en az 400 İÜ).

D vitamini eksikliği sık karşılaşılan bir durum mudur ?

Dünya nüfusunun yarısından fazlasında D vit yetersizliği mevcuttur, ülkemizde de durum pek farklı değildir. Araştırmalar, özellikle ülkemiz kadınlarının D vit yetersizliği oranının mevsimlere göre %67 ile 0 arasında değiştiğini göstermiştir.

Normal kan D vit düzeylerimiz ne kadar olmalı ?

Vücudumuzun D vit düzeyini en iyi gösteren test kandan kalsidiol, yani (25(OH)D) tayini yapılmasıdır. D vit yetersizliği için toplum taraması önerilmemekle birlikte, riski yüksek kişiler için 25 (OH) D bakılması uygun olacaktır.

D vitamininin geniş şekilde depolandığı yerler yağ dokusu ve kaslardır. Depolandığı dokulardan salgılanması, vücudu 2-3 ay kadar idare edebilir.

Henüz otoriteler D vitamininin "normal" seviyeleri üzerinde tam bir fikir birliğine varamamış olsalar dahi, çoğunluğun kabul ettiği "kabul edilebilir seviye"nin en az 30 ng/ml ve "ideal" seviyenin 40-60 ng/ml olduğunu belirtmenin uygun olacağı kanısındayım.

Tedavi ile ilgili neler söylemek istersiniz ?

D vit seviyelerimiz, güneş ışığı almamıza tabi olarak, ilkbahar ve yazın artıp sonbahar ve kış mevsiminde azalacaktır. Çoğumuz yaz aylarında bile yeteri kadar güneşlenmediğimizden veya güneşe çıkarken sıklıkla  güneş kremi kullandığımızdan, belki de hepimiz için en ideali yaz aylarında dahi yeteri kadar D vit desteği almamızdır.

Her ne kadar geçmiş yıllarda günlük 400Ü D vitamininin yeterli olduğu kabul edilmiş olsa da, artık günümüzde optimal sağlık için çok daha fazla miktarlarda D vit alınmasının gerekli olduğu düşünülüyor.

Uluslararası endokrin kuruluşları erişkinlerde alınması gereken günlük D vit miktarının 1500-2000 IU olması gerektiğini bildirirken bazı D vit üzerine uzmanlaşmış kişiler ise bu miktarın günlük 4000Ü (çocuklar için 1000Ü) olması gerektiğini söylüyorlar.

D vit tedavisi günlük, haftalık ve aylık uygulama şeklinde verilebilir. Uygulama şeklini İç hastalıkları  veya Endokrinoloji uzmanınız kararlaştıracaktır. Ben hafif D vit eksikliği olanlara günlük damla şeklinde, belirgin eksikliği olanlara 1-2 aylık aralarla 300 binÜ D vit ampul şeklinde ağızdan tedavi uyguluyor ve çok iyi sonuçlar alıyorum.

D vitaminini bağırsaklarından yeterince sindiremediği anlaşılan kişilere D vit enjeksiyonla verilebilir. Hatta D vitamininin yutulmayıp dil altına konmasını önerenler de vardır.

Vitamin D Konseyinin başkanı Dr. Cannel kışın günde 5000 Ü ve ilkbaharın ilk ayı ile sonbaharın son ayında ise günde 2000 Ü D vit desteği aldığını, diğer aylarda işi güneş ışınlarına bıraktığını belirtmektedir.

Şişmanlık, derinin D vit yapma kapasitesini etkilemez ancak fazla yağ dokusunda daha fazla D vit tutulacağı için obez kişilerin (BMI > 30) D vit seviyelerinin normale getirilmesi için normal kilolulara göre daha fazla D vit alımına ihtiyaçları vardır. Obez kişiler dışında, bağırsaklardan emilim bozukluğu olan veya gastrik bypas cerrahisi geçirmiş olanların, kortizon kullanmakta olan hastaların, sara krizleri ve AİDS  için tedavi almakta olanların da benzer şekilde daha fazla D vit almaları gerekmektedir. Sarkoidoz ve lenfoma tanılı hastalarda da tersi sözkonusudur.

Yine kronik hastalıkları olanlar (kanser, romatizmal hastalıklar, astım, amfizem, otoimmün hastalıklar, multipl skleroz, koroner kalp hastalığı, osteoporoz gibi) için de daha yüksek dozlar gerekebileceği ve bu hastaların daha sıkı takip edilerek D vit düzeylerinin (40-100) ng/mL arasında tutulması önerilmektedir.

D vit tedavisinin sakıncalı olabileceği durumlar var mıdır ?

Bazı durumlarda kişilere D vitamini vermek güvenli olmayabilir; (ilaç veya gıda desteği şeklinde)

  • Paratiroid bezinin fazla çalışması (primer tip)
  • Sarkoidoz
  • Tüberküloz
  • Lenfoma
  • Böbrek yetmezliği
  • Karaciğer yetmezliği

Peki kimlerde D vitamini testi yaptırmak uygun olur ?

Şu hallerde vücudumuzun D vit seviyesinin düşük çıkma olasılığı arttığı için kanda D vit tayini yapılması uygun olur :

  • 50 yaşın üzerinde isek,
  • Kan kalsiyum veya fosfor seviyemiz düşük ise, Paratiroid hormon seviyemiz yüksek ise
  • Koyu bir cilt rengine sahip isek
  • Devamlı güneş görmeyen yerlerde yaşıyorsak, yatağa ve eve bağımlı biriysek, bakımevi ve huzurevinde kalıyorsak
  • Tanrının bize bahşettiği güneşten yeterince faydalanmak yerine kapalı giyinmeyi tercih ediyorsak 
  • Güneşlenirken devamlı güneş kremi kullanıyorsak
  • Kilomuz fazla veya obez isek, mide bypass ameliyatı geçirmiş isek
  • D vitamini metabolizmasını etkileyecek ilaçları uzun süredir kullanıyorsak (Müshil ilaçları, Digoxin, Kortizon, Sara ilacı, Zayıflama ilacı, Kolesterol düşürücü ilaçlar gibi)
  • Süt allerjimiz veya laktoz intoleransı dediğimiz durum varsa
  • Böbrek ve karaciğer yetersizliğimiz veya  bağırsakta emilim bozukluğuna yol açan bir hastalığımız varsa,
  • Kemik erimemiz varsa
  • D vitamini eksikliği ve yetersizliğine yol açabilecek bir hastalığımız varsa
  • Gebelik ve emzirme döneminde beslenme yetersizliği varsa, yeterince güneşlenilemiyorsa
  • Lenfoma, sarkoidoz, verem gibi bir granülomatöz hastalığımız varsa
  • Dengesizlik ve düşme öykümüz varsa
  • Travmaya bağlı olmayan bir kırığımız olmuşsa

 

D vitamini tedavisi tabii ki her derde deva değildir, ancak D vit eksikliklerinin, yukarıda sözü edilen birçok hastalıkla ilişkili olduğuna dair deliller giderek artmaktadır ve D vit eksikliğinin sanıldığından daha fazla sağlık problemine yol açtığı artık anlaşılmıştır. Nasıl ki normal miktarda gıda almak yerine aşırı miktarda gıda almak insan için zararlı ise, güneş ışığını da aşırı miktarda değil gerektiği kadar almamız gerektiğini de unutmayalım. Tüm hastalarımız için yeterli güneş ışığı alabildikleri sağlıklı ve mutlu bir yaşam diliyoruz.