Giriş Yapın

Giriş

 
    
Şifremi Unuttum? Kullanıcı   |   Register
Kaydolun

Sağlık Köşesi
Çoçuklarda Ateşlenme
 
 Uzm. Dr. İsmet PARLAK
Acil Tıp Uzmanı

Anneler ve babalar için çocuklarının ateşi, en çok endişe edilen durumların başında gelir. Bu nedenle ailelerin çocuklarını doktora götürmesinin en sık nedeni ateş yüksekliğidir. Oysa ateş, enfeksiyonlara karşı verilen savaşın göstergesidir ve çoğu zaman mikrobik ya da viral bir hastalığın belirtisi olabilir. Dikkatlice takip ve kontrol edilebilirse, bu yönüyle yararlıdır.

Ateş nedir?

Ateş, vücut ısısının normalin üstüne çıkması durumudur. "Normal", değişken bir kavramdır. Örneğin yetişkinlerde normal vücut ısısı 36°C - 37°C arasında değişir, ancak bebeklerde normal vücut ısısı 38°C'ye kadar çıkabilir. Ateş hakkında bilinmesi gereken, ateşin hastalık değil, bir hastalık belirtisi olduğudur.

Vücut ısısı gün içerisinde değişkenlik gösterir mi?

Evet. Vücut ısısı gün içerisinde ritmik değişiklikler gösterebilir. 2 yaşın üzerinde sağlıklı çocuklarda vücut ısısı, akşam saatlerinde 0.5 - 1°C yükselebilir. Sabah 05: 00-07.00 arası en düşük, akşam 16:00- 19:00 arası en yüksek seyreder. Yani, bir çocuğun ateşinin doğru değerlendirilmesi için onun kendine özgü vücut sıcaklığını bilmek en iyisidir.

Ateş neden yükselir?

Çocuklarda ateşe en sık neden olan enfeksiyonlar arasında viral üst solunum yolu enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları, zatüre, menenjit, eklem iltihabı, derin doku absesi ve ishali sayabiliriz. Ateşli çocukların % 20 sinde hastalığın öyküsünün sorgulanmasına ve fizik muayenesinin yapılmasına rağmen ateşin kaynağı bulunamaz.

Ateşi nasıl ölçelim?

Bebeklerde koltuk altından yapılan ölçümler çevre ısısı ve terleme ile değişiklik göstereceğinden ilk 2 yıl makattan (rektal yolla) ölçülür. Ayrıca, ağızdan (cam termometre ile), kulaktan ve koltuk altından ölçüm yapılabilir. Bunun için kulak ve ciltten ölçen özel elektronik derecelerden başka ağızdan ateş ölçümü için emzik şeklinde dereceler de vardır.
   
Ateşin etkileri nelerdir?

Ateş yüksekliği çocuğu ve aileyi huzursuz edebilir. Çocukta 39 derece ve üzerindeki ateşte huzursuzluk, iştahsızlık, bulantı, baş-kas ağrıları ve çocuklarda garip davranışlar görülebilir.

Ateşe bağlı havale çocukların %4'ünde görülür. Ateşe bağlı havale geçiren çocuklarda sonraki dönemlerde okul başarısında ve beceri gerektiren davranışlarında yaşıtlarından bir farkı yoktur. Fakat bu çocukların gelecekte epileptik (sara) olma riskleri biraz fazladır, havalenin epilepsinin sebebi olmayıp, bu bozukluğa yatkınlığın bir göstergesi olduğundan şüphe edilmektedir.

Ateş nasıl yükselir?

Çeşitli uyaranlar vücut ısısının yükselmesine neden olabilirler. Ateş yükselmeleri bazen bebeklerin diş çıkarması gibi tehlikesiz nedenlerden dolayı ortaya çıkabilir. Bazen de ateş yükselmesi mikrobik veya viral enfeksiyondan kayna klan ır. Ba kteriler ve bakterilerin parçalanmasıyla ortaya çıkan toksinler veya mantarlar vücudun savunma hücreleriyle etkileşime girerler. Bu etkileşimin sonucunda vücut ısısını arttıran maddeler ortaya çıkar. Bu uyarıcı maddeler beyindeki ısıya hassas sinir hücrelerini etkiler. Bunun sonucunda vücut ısısı artar ve ateş yükselir. Bu arada kişi hem daha hızlı soluk alıp vermeye, hem de kalbi daha hızlı çalışmaya başlar. Deriye daha hızlı kan pompalanır. Bunun anlamı ise vücudun içindeki sıcaklığın deriye yansımasıdır.

Isısı artan vücut bu ısıyı azaltmak için terleme mekanizmasını harekete geçirir.

Ateş hangi durumda faydalıdır?

Son yıllarda yapılan araştırmalarda, ateşin vücudu tehdit eden mikropları ortadan kaldırmaya yönelik bir savunma aracı olduğu, zarardan çok yarar sağladığı, bu nedenle korkulması gereken bir hastalık olarak değil vücudun geliştirdiği bir savunma aracı olarak değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir.

Ateş, hangi durumlarda tehlikeli olabilir?

- Bebeğinizin ensesi sertse ve başının göğsüne doğru eğilmesine direnç gösteriyorsa

- Çocuk daha önce ateşli havale geçirmişse

- Ateş düşürücü ilaçlara yanıtyoksa

- Bebeğin davranışında aşırı huysuzluk, ışığa duyarlılık, uykusuzluk, iştahsızlık, şiddetli ağlamalar gibi dikkat çekici değişiklikler varsa

- Önceleri hafif seyreden ateş ani yükselme gösterirse

- Makattan ölçülen ateş 39°C'nin üzerinde ise

Unutulmamalıdır ki kontrol altına alınamayan yüksek ateş, bebeklik döneminde beyin hücrelerine zarar verebilir. Bu konuda dikkatli olunmalıdır.

Ne zaman ateş düşürücü kullanalım?

Dünya Sağlık Örgütü altı ayın üzerindeki bebeklerde, ateş 39 dereceyi geçmediği sürece ve bebeğin genel durumunu bozmadıkça, yani bebek halsiz, bitkin ve düşkün görünmedikçe ateş düşürücü kullanımını önermemektedir. Ateşin çok yüksek seyretmesi hastalığın şiddetini göstermediği gibi, ateş düşürücülere cevap alınması da hastalığın hafif olduğunu göstermez. Ayrıca, ateşin düşürülmesi hastalığın seyrini etkilemez.

Çocuğun giysilerini çıkarttıktan ve ılık su ile alnına, koltuk altlarına, kasıklarına ılık kompres uyguladıktan ve bol sıvı içirildikten sonra hala ateşi kontrol altına alınamıyorsa ateş düşürücülerin kullanılma zamanı gelmiş demektir.
Önceden doktoru tarafından önerilmiş ilacı doktorun önerdiği dozda kullanabilirsiniz. İlaç 40-45 dk. içinde etkisini gösterir. Bunların sonucunda çocuğunuzun ateşi düşse bile takibe devam edilir.

Ateş düşürücüler, havale geçirilmesini önler mi?

Ateşin yükselmesinden önce ateş düşürücünün bir an önce verilmesi ateşe bağlı havale geçirilmesini önlemez. Ateşin yükseklik derecesi ile havale geçirmek arasında bir ilişki yoktur. Ateşe bağlı havalenin genellikle ateşin yükselme aşamasında meydana geldiği bildirilir. Ateş düşürücülerin kullanılması enfeksiyonun seyrini etkilemez. çocuğun huzursuz olmamasını ve kendini kısmen daha iyi hissetmesini sağlar.

Ateşi yüksek olan bebeğinizi veya çocuğunuzu yakından takip etmeniz çok önemlidir. Doktoru aramadan önce çeşitli ateş düşürücü yöntemler uygulayabilirsiniz. Ancak bu yöntemler işe yaramamışsa bir doktora ya da sağlık kuruluşuna başvurmanın zamanı gelmiş demektir.

Ateşli çocuklar hakkında ailelerin düşünceleri ile ilgili yapılan bir araştırmada ailelerin %91'i ateşin bebeğe zarar vereceğini, %63'ü havaleye yol açacağını, %21'i beyin hasarı yapacağını, %14'ü ölüme yol açacağını düşündükleri için ateşten korktuk1arını ifade etmişlerdir.

ATEŞLİ ÇOCUĞA DOĞRU YAKLAŞIM ...

- Ateşli çocuk tamamen soyulur veya üzerine ince bir şeyler giyilmesi sağlanır.

- Ateşin yükselmesi cilt aracılığı ile sıvı kaybını arttıracağı ıçın ateşi olan bebeğin veya çocuğun yeterli sıvı aldığından emin olunur. (doğal meyve suları, sulu meyveler, turunçgiller, kavun, karpuz, ılık çorbalar ve bitki çayları gibi)

- Islak bez uygulaması sırasında kullanılacak su ılık olmalıdır. Ilık su ile ıslatılmış pamuk veya temiz bez parçaları ile alın bölgesi, boynun iki yanı, kasıklar, dirseklerin iç yüzleri ve koltuk altları silinerek bu işleme vücut ısısı normale dönene kadar devam edilir.

- Çocuğun bulunduğu ortamın ısısı mümkünse 21°C ve 22°C arasında ayarlanır.

- Doktorunuz tarafından önceden önerilen bir ateş düşürücü şurup çocuğa ağızdan uygun miktarda verilir, ağızdan şurup veremiyorsanız makattan yaşına uygun ve yine doktorunuzun önerdiği ateş düşürücü fitil kullanabilirsiniz.

ATEŞLİ ÇOCUĞA YANLIŞ YAKLAŞIM ...

Ateş yükselmesine karşı birçok ailede görülen, bazen hekimi bile etkileyen panik durumu gereksiz ve zararlı uygulamalara sebep olabilir. Ateşli çocuğu olan ailelerin yanlış uygulamalarına birkaç örnek vermek gerekirse;

- Çocuktaki en ufak bir ısı artışında hatta normal vücut ısısında bile ateş düşürücü kullanmak

- Uyuyan bir çocuğu uyandırarak ateş düşürucü vermek

- Islak bez uygulaması sırasında kullanılacak suyun serin veya soğuk olması. Bu uygulama titremeye yol açar ve vücudun algılamasını karıştırarak termostat ayarını yükseltmesine hatta ateşi azaltmak yerine artmasına neden olabilir

- Alkol veya sirke kullanarak ateşi düşürmeye çalışmak

- Antibiyotikleri ateş düşürücü olarak kullanmak
 
- Sık aralıklarla ateş düşürücü kullanmak
 
 
Çağımızın Hastalığı Alerji

 

Op. Dr. Tamer KANOĞLU

KBB Uzmanı

Alerji çok yaygın bir sorundur ve genellikle toplumumun üçte birini etkiler. Alerji hakkında yanlış bilgi ve inamşlara çok sık rastlanır. Bunun nedeni ise alerjik bozukluklann kendini çok farklı şekillerde göstermesidir. Alerji penisilin alerjisinde olduğu gibi özel bir durum olabilir; astım, saman nezlesi ya da egzama gibi çok yaygın görülen bir bozukluk olabilir.

Kişi tek bir maddeye ya da bir çok maddeye karşı alerjik olabilir. Bazı alerjiler önemsiz bazıları ise insanın yaşamını tehdit edecek ölçüde tehlikeli (anaflaksi gibi) olabilir.

Neyin alerji olup, neyin olmadığı konusunda doğru değerlendirme önemlidir. Alerjinin nedenleri ve tedavisi hakkında yeterince bilgi sahibi olmak, kişinin kendi yaşam tarzında yapması önerilen değişiklikleri uygulamak kısacası hekimi ile işbirliği içinde olmak kendisini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır.
 
Alerji nedir?

Bağışıklık sisteminin, herhangi bir maddeye karşı anormal veya kendine zarar verecek bir tepki göstermesidir. Bu tepki belli bir seviyede olursa vücudu korumak içindir.

Bazı ilaçların alımından sonra görülen bulantı veya bebeklerde belli gıdalardan sonra görülen ishal alerji değildir. Bunlar öncede bilinen yan etkilerdir. Gerçek alerjik tepkiler alerjik bozukluklara eğilimli kişilerde görülür. Bu eğilim atopi olarak adlandırılır.

Devamını oku
 
Zayıflama ve Vücut Şekillendirme

 

Op. Dr. Cenk TOKAT
Estetik Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı

Genel şişmanlık, karın, kalça, bel, ve uyluk gibi bölgelerdeki istenmeyen yağ dokuları, meme, karın ve bacaklardaki sarkmalar kişide özgüven kaybına ve bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu sorunlar çözümsüz değildir.
 
Vücutta genel yağlanma artışı obezite, yani şişmanlık olarak bilinir. Obezite hipertansiyon, kollesterol yüksekliği, diyabet (Tip 2), koroner kalp hastalığı, inme, safra kesesi hastalıkları, eklem rahatsızlıkları, uyku bozuklukları ve hatta bazı kanserlerin (rahim, meme, barsak) oluşum riskini arttırmaktadır. Oluşumunda genetik etkenler, çevre, beyin kontrolü, ve alınan-harcanan kalori arası dengesizlik rol oynamaktadır.

Obezite ciddi bir toplum sorunudur ve tedavi edilmelidir. Bu tedavi tecrübeli bir ekip ile yapılmalıdır. Öncelikle obezitenin sebebi ortaya koyuımalı, altta yatan bir hastalık olup olmadığı incelenmelidir. Tiroit yetersizliği (hipotiroidi), üreme hormonlarının yetersizliği (hipogonadizm), böbreküstü bezinin fazla kortizon salgılaması (Cushing Sendromu) gibi çeşitli hastalıklar obeziteye neden olabilir.

Kullanılan çeşitli ilaçlar, beslenme bozukluğu (aşırı yeme/yanlış beslenme), hareketsiz yaşam ve genetik yatkınlık da obeziteye neden olabilir. Kilo fazlalığı olan birey öncelikle bu nedenler yönünden incelenmelidir.

Neden ortaya koyulduktan sonra tedaviye geçilir. Obezitenin tedavisinde eğitim ve davranış tedavisi, diyet uygulanması, fiziksel aktivitenin arttırılması ve ilaç tedavisi mevcut seçeneklerdir. Önemli olan bu tedavilerin uzman doktorlar kontrolünde yapılmasıdır. Bilinçsizce yapılan "mucize!!" diyetlerin vücuda faydası değil zararı olacağı akııdan çıkarılmamalıdır.

Devamını oku
 
İdrar Yollarının Taş Hastalığı
 
Op. Dr. Atilla TAN
Üroloji Uzmanı
 
Yaklaşık 7000 yıllık bazı Mısır mumyalarında bile rastlanan böbrek ve idrar yollarının taş hastalığı, 25 yıl öncesine kadar insan sağlığı için önemli bir sorundu ve her 5 hastadan birinde hafif derecede böbrek yetmezliğiyle sonuçlanırdı.

1980'1i Yıllardan itibaren, taşın hem vücut dışından, hem de vücut içinden kırılabilmesine olanak veren teknolojik yöntemlerin gelişmesi ve yaygın kullammlY'a artık önemli bir sorun olmaktan çıkmıştır. Fakat taşın ilaçla tedavisi ve taş hastalığından korunma konularında aym başarı ne yazık ki sağlanamamıştır.
 
"İdrar yolları" derken nereyi kastediyoruz?

Her iki böbrek, böbreklerden oluşan idrarı mesaneye aktaran üreterler, mesane ve idrar kanalından oluşmaktadır. Buralarda oluşan taşlar da aynı isimle anılırlar (böbrek taşı, üreter taşı, mesane taşı v.b).
Devamını oku
 
Uyku Bozuklukları
 
 
 
Uzm. Dr. Ayşegül ALPAYDIN

Uyku, yemek yemek, su içmek, nefes almak gibi organizma için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Aç ve susuz yaşamak nasıl mümkün değilse, uyumadan da yaşamak mümkün değildir. Organizmanın dinlenmesini sağlayan bir hareketsizlik hali olmasının yanında, bedenin kendini yenilediği, sağlıklı ve uzun yaşamın temeli olan yaşamsal bir gerekliliktir.

 

Ne kadar uykuya ihtiyacımız vardır?

Çoğumuz hayatımızın yaklaşık üçte birini uyuyarak geçirmekteyiz. Gerçekten bu kadar uzun süre uyumak zorunda mıyız? Çevremizde seyrek de olsa çok daha kısa süre uyuyan insanlara rastlamaktayız. Uyku süresını kısaltmak mümkün olabilir mi? Daha kısa süre uyuyanlarda ne tür problemler ortaya çıkar? Son yıllarda yapılan araştırmalarla yukarıdaki sorulara cevap aranmaktadır. Uyku süresi kişiden kişiye değişmektedir ve bu sürenin 4 saat ile 11 saat arasında değiştiği bilinmektedir. Uyku sürelerinde genetik faktörlerin etkisi önemlidir. İnsan bünyesinin doğuştan itibaren belirlemiş olduğu bu süreyi belli limitler dışında değiştirmek mümkün olmamaktadır. Süreyi kısaltmak zorunda kaldığımızda uyku yoksuniuğu sonucu görülen istenmeyen belirtilerle karşılaşmaktayız. İşimizin kalitesi, konsantrasyon yeteneğimiz ve insanlarla karşılıklı iletişimimiz etkilenebilmektedir.

Devamını oku
 
Diğer Makaleler...

Sağlık Köşesi
Basında
Basında
Hasta Hakları Bildirgesi
Hasta Hakları Bildirgesi
Hasta Hakları
Hasta Hakları
E-Bebek
E-Bebek
Hasta Sorumlulukları
Hasta Sorumlulukları
Hekim Hakları
Hekim Hakları
Ziyaret Politikası
Ziyaret Politikası
Bilgilendirme Rehberi
Bilgilendirme Rehberi
Copyright © 2013 | Özel Tınaztepe Hastanesi | Powered by Mini Bilişim